Progressive Rock

Progressive Rock

18 Temmuz 2013 Perşembe

Neutral Milk Hotel – In The Aeroplane Over The Sea



Ayn Rand’ı mezarından kaldırıp “benim bahsettiğim objektivizm bu değil” dedirtmesine ramak kalan  hümanoid arkadaşım Gökhan geçenlerde bir laf etti. “Bildiğimiz şekliyle hayat sona erdi” Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu adeta ingilizce tercümanlık el kitaplarında üzerinde kırmızıyla “Don’t” yazacak kadar çevirilmemesi gereken bir ingilizce cümle. Burada yazarın türkçe kelimeler kullanması doesn’t make it less english. Kültürel erozyonun dibine vurduğum blog’um da Gökhan’ın genel kendini ifade etme tarzından çok farklı değil.



Şimdi bir yolunu bulup konuyu gezi parkından sonra hayata bağlayacağım. Radyo Eksen Dj’i R.E.M’in müthiş “End of the world as we know it”ini tekrar tekrar çalarken çok iyi biliyor ki verdiği mesajı bilgileri aklın süzgecinden geçiren ülkenin güzel insanları anlayacak, reyting süzgecinden geçiren yandaş radyo eksen yönetimi anlamayacak. Ya da anlamazlıktan gelecek çünkü içlerinde bir yerlerde radyonun bütün sorumlularının çapulcu olduğunu biz biliriz biz.

Post-gezi hayatımın mihenk taşı şu anda NMH’nin ITAOTS albümüdür. İnsanlara “yürüyen konuşan etler” olarak bakmanıza yol açacak bir takım olaylar sonrası bir daha hiçbir kızı sevmeyeceğinizden emin olduğunuz anda nefesinizi alıp götürecek o sarışın vardır ya. Ya da o esmer, ya da o entellektüel tanrıça, ya da o insan müsveddesi.. Yağlı saçlı dram, kendini beğenmiş tiki, o liposuction mucizesi, o dünyaya kazık çakacak bir şeyler yapmaya çalışan kızcağız. O kahpe var ya o kahpe. Tam da sinemaya her baktığınızda ışıkçısıyla sesçisiyle yalan dolan bir mizansen görmenize yol açacak kadar sığlaştıktan sonra inadınıza arkadaşınızla sinema çıkışı kilometrelerce konuşmadan sizi yürütecek o film var ya.  Tam da müziğe bir araya gelmiş enstrümanlar gibi bakmaya başladıktan sonra dinlediğiniz o acayip albüm. Hiçbir şey bana keyif veremez. Bu festivale dört büyük grup geldi diyorlar. Hasiktir ordan! Neutral. Milk. Hotel.

Indie-severlerle ilgili çok büyük zihinsel açmazlar mevcut. Sonuçta bu insanlar dış görünüşten ziyade iç görünüşleriyle karşısındakini veya kendini etkilemeye çalışan hipsterlarla doğrudan bağlantılıdır. Hipster, indie sever arkadaş. Indie-sever hipster olacak diye bir şart yok allahıma şükürler olsun.

Ancak müzikte melodiye tutkun yegane çevredir indie çevresi. Şarkı sözleri, vokal, yakışıklı güzel müzisyenler değildir olay. Klasik müzik dinleyicisinin duvarında yarı çıplak bir Mendelsson posteri göremezsiniz,  Prog-headler gentle giant konserinde sözleri hep bir ağızdan haykırmaz, bu bağlamlarda indie müzik bu iki tarza dolayısıyla Füsen Bakudan’a çok uygun bir düstur. Indie konserinde dans, şekilsel idolizm, şarkı sözü, moshpit, air gitar göremezsiniz. Konseri izlemek yerine telefonuyla nedense vidyo çekmeye çalışan dangalaklar da yoktur. O yüzden konserlerin pek bootleg’i de olmaz maalesef.

Notalara tutunur gider indie sever. Snobluğun dibine vurmuştur, bu grubu en iyi kendi bildiğini iddia etmekten patlamak üzeredir ama iyidir yine. İdolizm vardır bu arada. Sadece şekil değildir tapındığı, müzisyenin varlığıdır. “You don’t talk shit about the Pixies” realitesi var mesela. Youtube’da Pixies konserine olumlu yorum yapmayan herkese cihat ilan edilir. Kim Deal’ın vokalini yaptığı Gigantic için “She really is gigantic” yazan kendini bilmez gibi. Ruhu şad olsun, haklıydı rahmetli. Kim ablanın büyük ihtimalle “kilo/kendisiyle-evlenmek-isteyen-erkek” performansı bas gitar kabiliyetine gölge düşürmekteydi.

Benzer bir durum NMH için söylenebilir. Neden bahsettiği konusunda kendisinin bile hiçbir fikri olmayan Jeff Mangum bu albümü yapmak için The Elephant Six Collective’in merkezi Denver’a taşındığında bu kadar büyük yankı getireceğini bilmiyordu. Bilmeseydi albüm çıktıktan bir kaç ay sonra ilgiden sıkılıp grubu dağıtmazdı herhalde.

The Elephant Six Collective aynı çevreden 15-16 müzisyenin kurduğu 6-7 kardeş grubun macerasıydı. Benzer bir macerayı Saygon Trafik isimli grubumla dahil olduğum Fındıklı Collective’de yaşıyor sayılırım ve hayatımızın en güzel yıllarını yaşamak için yeterli imkan olduğunu ama Denver’daki dadaşlar kadar etkili kullanamadığımızı itiraf etmek isterim.

Albümün liriksel olarak neden bahsettiği büyük bir muamma olarak sürse de, müzikal anlamda bir başyapıt veya yüzyılın en büyük tesadüfü diyebiliriz Aeroplane için. Jeff Mangum, akustik gitar – vokal ikilisiyle başlattığı albümü aynı şekilde de bitiriyor. Araya eşler dostlar katılıyor, testereden zanzitofona kadar onlarca garip enstrüman çalıyorlar. Maalesef albüme getirebileceğimiz bir çok negatif yorum mümkün. Her şeyden önce bir “grup” hissiyatından ziyade “singer-songwriter” albümü olduğu başedilemeyecek kadar büyük bir his. İkincisi eğer lo-fi denilen düşük kalite müzik yapım uzak olduğunuz bir kavramsa albümü sevmekte bayağı bir zorlanabilirsiniz. Davulun zilleri patlıyor, vokaller çatlıyor, gitarlar birbirine geçip dünyanın en kötü distortion pedallarını anırtıyor. Gidip hemen albümün re-master versiyonunu ediniyorsunuz, re-master’ı bunlar mutfak mikseriyle yapmış diye kendinize sordurtacak kadar “aynı” albümle karşılaşıyorsunuz. Üçüncüsü de Jeff Mangum’un müthiş içli vokallerinin neden bahsettiğini anlamadığınızda ağlamak isteyip ağlayamayan adamın dramını yaşıyorsunuz. Son olarak coşku içinde youtube’a girip bir tane bile albümdeki rock-grubu/sarhoş-bando-takımı hissiyatı verecek konser vidyosu bulamayıp ne kadar başarısız bir konser grubu olduklarını fark ediyorsunuz. Jeff Mangum’un tek başına gitar çaldığı NMH diye adledilen vidyolara göz gezdirip, NMH çakması Arcade Fire dinlerken buluyorsunuz sonunda kendinizi. Arifin attığı golü arıyordum nereye geldim amk diyorsunuz.

Şimdi asıl trik burada. Bu kadar olumsuzluğa rağmen Son 20 senenin en iyi albümü olabilir bu albüm. 11 şarkının tamamı bir bütün, kısmen nazi soykırımı günlükleriyle adından çok söz ettirmiş Anne Frank’den bahsediyor, adeta notalar o kadar özenle seçilmiş ki her gitar akoru cennetten inmiş gibi. 10 dakika gitar ve vokal dinledikten sonra bir anda davulun ve basın girmesi de istenilen coşkuyu veriyor. Eşeği kaybedip tekrar bulmak gibi de olsa insanı mutlu ediyor.

Jeff Mangum’a gelince (Magnum değil) vücudunuzda yatık pozisyonda bir tek kıl kalmayana kadar içli söylüyor. En son bu duyguyu yaşadığım VDGG vokali Peter Hamill’i hatırlayabiliriz. Benim bu konulardaki hassasiyetimin sebebinin kendimin de vokalist-imsi olmasından kaynaklı olduğunu da düşünebiliriz.

Bu sarhoş-bando-takımı her başladığında özellikle de sokakta kulaklıktan dinliyorsanız güneş doğarken kasabayı kurtarmak için ufukta beliren kovboy gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Gururla dolup taşabilir, kasabanın en güzel kızının kahramanı başka biri zannetmesinin sizi o kadar da rahatsız etmediğini düşünebilirsiniz. Nasıl olsa gerçeği siz biliyorsunuz.

En sevmediğim diriririiii, darararaaaa tarzı vokallere bile tahammül ederim senin için Mangum, götünün kılıyım. Keşke Peter Gabriel reyis gibi cezai ehliyetini kaybedip kendini etnik müzik gruplarına kaptırmasaydın da NMH ile albüm yapmaya devam etseydiniz. NMH de sensin nihayetinde. Kimse kimseyi sikmesin şimdi.

İki kafalı çocuk. O kız senin tek ihtiyacın. Seni domates ve radyo telleriyle besleyecek. Güvenli ve temiz çarşaflara geçeceksiniz. Ama kalkıp gitmeye yeltendiğinde ondan nefret etmeyeceksin. Ok?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder