Şimdi bir yolunu bulup konuyu gezi parkından sonra hayata
bağlayacağım. Radyo Eksen Dj’i R.E.M’in müthiş “End of the world as we know it”ini
tekrar tekrar çalarken çok iyi biliyor ki verdiği mesajı bilgileri aklın
süzgecinden geçiren ülkenin güzel insanları anlayacak, reyting süzgecinden
geçiren yandaş radyo eksen yönetimi anlamayacak. Ya da anlamazlıktan gelecek
çünkü içlerinde bir yerlerde radyonun bütün sorumlularının çapulcu olduğunu biz
biliriz biz.
Post-gezi hayatımın mihenk taşı şu anda NMH’nin ITAOTS
albümüdür. İnsanlara “yürüyen konuşan etler” olarak bakmanıza yol açacak bir
takım olaylar sonrası bir daha hiçbir kızı sevmeyeceğinizden emin olduğunuz anda
nefesinizi alıp götürecek o sarışın vardır ya. Ya da o esmer, ya da o entellektüel
tanrıça, ya da o insan müsveddesi.. Yağlı saçlı dram, kendini beğenmiş tiki, o
liposuction mucizesi, o dünyaya kazık çakacak bir şeyler yapmaya çalışan
kızcağız. O kahpe var ya o kahpe. Tam da sinemaya her baktığınızda ışıkçısıyla
sesçisiyle yalan dolan bir mizansen görmenize yol açacak kadar sığlaştıktan
sonra inadınıza arkadaşınızla sinema çıkışı kilometrelerce konuşmadan sizi
yürütecek o film var ya. Tam da müziğe
bir araya gelmiş enstrümanlar gibi bakmaya başladıktan sonra dinlediğiniz o
acayip albüm. Hiçbir şey bana keyif veremez. Bu festivale dört büyük grup geldi
diyorlar. Hasiktir ordan! Neutral. Milk. Hotel.
Indie-severlerle ilgili çok büyük zihinsel açmazlar mevcut.
Sonuçta bu insanlar dış görünüşten ziyade iç görünüşleriyle karşısındakini veya
kendini etkilemeye çalışan hipsterlarla doğrudan bağlantılıdır. Hipster, indie
sever arkadaş. Indie-sever hipster olacak diye bir şart yok allahıma şükürler
olsun.
Ancak müzikte melodiye tutkun yegane çevredir indie çevresi.
Şarkı sözleri, vokal, yakışıklı güzel müzisyenler değildir olay. Klasik müzik
dinleyicisinin duvarında yarı çıplak bir Mendelsson posteri göremezsiniz, Prog-headler gentle giant konserinde sözleri
hep bir ağızdan haykırmaz, bu bağlamlarda indie müzik bu iki tarza dolayısıyla
Füsen Bakudan’a çok uygun bir düstur. Indie konserinde dans, şekilsel idolizm,
şarkı sözü, moshpit, air gitar göremezsiniz. Konseri izlemek yerine telefonuyla
nedense vidyo çekmeye çalışan dangalaklar da yoktur. O yüzden konserlerin pek
bootleg’i de olmaz maalesef.
Notalara tutunur gider indie sever. Snobluğun dibine
vurmuştur, bu grubu en iyi kendi bildiğini iddia etmekten patlamak üzeredir ama
iyidir yine. İdolizm vardır bu arada. Sadece şekil değildir tapındığı,
müzisyenin varlığıdır. “You don’t talk shit about the Pixies” realitesi var
mesela. Youtube’da Pixies konserine olumlu yorum yapmayan herkese cihat ilan
edilir. Kim Deal’ın vokalini yaptığı Gigantic için “She really is gigantic”
yazan kendini bilmez gibi. Ruhu şad olsun, haklıydı rahmetli. Kim ablanın büyük
ihtimalle “kilo/kendisiyle-evlenmek-isteyen-erkek” performansı bas gitar
kabiliyetine gölge düşürmekteydi.
Benzer bir durum NMH için söylenebilir. Neden bahsettiği
konusunda kendisinin bile hiçbir fikri olmayan Jeff Mangum bu albümü yapmak
için The Elephant Six Collective’in merkezi Denver’a taşındığında bu kadar büyük yankı getireceğini bilmiyordu. Bilmeseydi
albüm çıktıktan bir kaç ay sonra ilgiden sıkılıp grubu dağıtmazdı herhalde.
The Elephant Six Collective aynı çevreden 15-16 müzisyenin
kurduğu 6-7 kardeş grubun macerasıydı. Benzer bir macerayı Saygon Trafik isimli
grubumla dahil olduğum Fındıklı Collective’de yaşıyor sayılırım ve hayatımızın
en güzel yıllarını yaşamak için yeterli imkan olduğunu ama Denver’daki dadaşlar
kadar etkili kullanamadığımızı itiraf etmek isterim.
Albümün liriksel olarak neden bahsettiği büyük bir muamma
olarak sürse de, müzikal anlamda bir başyapıt veya yüzyılın en büyük tesadüfü
diyebiliriz Aeroplane için. Jeff Mangum, akustik gitar – vokal ikilisiyle
başlattığı albümü aynı şekilde de bitiriyor. Araya eşler dostlar katılıyor,
testereden zanzitofona kadar onlarca garip enstrüman çalıyorlar. Maalesef
albüme getirebileceğimiz bir çok negatif yorum mümkün. Her şeyden önce bir “grup”
hissiyatından ziyade “singer-songwriter” albümü olduğu başedilemeyecek kadar
büyük bir his. İkincisi eğer lo-fi denilen düşük kalite müzik yapım uzak olduğunuz
bir kavramsa albümü sevmekte bayağı bir zorlanabilirsiniz. Davulun zilleri
patlıyor, vokaller çatlıyor, gitarlar birbirine geçip dünyanın en kötü
distortion pedallarını anırtıyor. Gidip hemen albümün re-master versiyonunu
ediniyorsunuz, re-master’ı bunlar mutfak mikseriyle yapmış diye kendinize
sordurtacak kadar “aynı” albümle karşılaşıyorsunuz. Üçüncüsü de Jeff Mangum’un
müthiş içli vokallerinin neden bahsettiğini anlamadığınızda ağlamak isteyip
ağlayamayan adamın dramını yaşıyorsunuz. Son olarak coşku içinde youtube’a
girip bir tane bile albümdeki rock-grubu/sarhoş-bando-takımı hissiyatı verecek
konser vidyosu bulamayıp ne kadar başarısız bir konser grubu olduklarını fark
ediyorsunuz. Jeff Mangum’un tek başına gitar çaldığı NMH diye adledilen
vidyolara göz gezdirip, NMH çakması Arcade Fire dinlerken buluyorsunuz sonunda
kendinizi. Arifin attığı golü arıyordum nereye geldim amk diyorsunuz.
Şimdi asıl trik burada. Bu kadar olumsuzluğa rağmen Son 20
senenin en iyi albümü olabilir bu albüm. 11 şarkının tamamı bir bütün, kısmen
nazi soykırımı günlükleriyle adından çok söz ettirmiş Anne Frank’den
bahsediyor, adeta notalar o kadar özenle seçilmiş ki her gitar akoru cennetten
inmiş gibi. 10 dakika gitar ve vokal dinledikten sonra bir anda davulun ve
basın girmesi de istenilen coşkuyu veriyor. Eşeği kaybedip tekrar bulmak gibi
de olsa insanı mutlu ediyor.
Jeff Mangum’a gelince (Magnum değil) vücudunuzda yatık
pozisyonda bir tek kıl kalmayana kadar içli söylüyor. En son bu duyguyu
yaşadığım VDGG vokali Peter Hamill’i hatırlayabiliriz. Benim bu konulardaki
hassasiyetimin sebebinin kendimin de vokalist-imsi olmasından kaynaklı olduğunu
da düşünebiliriz.
Bu sarhoş-bando-takımı her başladığında özellikle de sokakta
kulaklıktan dinliyorsanız güneş doğarken kasabayı kurtarmak için ufukta beliren
kovboy gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Gururla dolup taşabilir, kasabanın en
güzel kızının kahramanı başka biri zannetmesinin sizi o kadar da rahatsız
etmediğini düşünebilirsiniz. Nasıl olsa gerçeği siz biliyorsunuz.
En sevmediğim diriririiii, darararaaaa tarzı vokallere bile
tahammül ederim senin için Mangum, götünün kılıyım. Keşke Peter Gabriel reyis
gibi cezai ehliyetini kaybedip kendini etnik müzik gruplarına kaptırmasaydın da
NMH ile albüm yapmaya devam etseydiniz. NMH de sensin nihayetinde. Kimse
kimseyi sikmesin şimdi.
İki kafalı çocuk. O kız senin tek ihtiyacın. Seni domates ve
radyo telleriyle besleyecek. Güvenli ve temiz çarşaflara geçeceksiniz. Ama
kalkıp gitmeye yeltendiğinde ondan nefret etmeyeceksin. Ok?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder