Progressive Rock

Progressive Rock

21 Temmuz 2012 Cumartesi

The Alan Parsons Project - Tales of Mystery and Imagination: Edgar Allan Poe

 Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."




 Edebiyat ve müziğin, şarap ve peynir gibi birbirine yakıştığını göstermesinin yanısıra, en büyük tutkularımdan ikisini teşkil eden "Progressive Rock" ve "Edgar Allan Poe" yu biraraya getirdiği için iki buçuk sene önce Füsen Bakudan!!'ı başlattığımız günden bu yana hep yazmayı düşündüğüm yazılardan biri olmuştur.

"Old and Wise" ve "Eye in the Sky" gibi hard rock barlarında herkesin mırıldanarak veya çığlık çığlığa eşlik ettiği hitlerin sahibi The Alan Parsons Project'in ilk albümü ToMaI deneyselliği nedeniyle hiçbir zaman barlarda ve listelerde yer etmemiş olsa da Progressive Rock'ın gelişimi için oldukça önem taşıyan bir albüm.

Henüz 18 yaşında bir delikanlıyken The Beatles'ın dünyaya kazık çaktığı albümü Abbey Road'da ses mühendisliği yaparak profesyonel hayatına başlayan Alan Parsons, Abbey Road stüdyolarında tanıştığı Eric Woolfson'la bir "proje" başlatmaya karar verir. Evet, The Alan Parsons Project, konuk sanatçılar ve session elemanlarla albüm yapan, konser vermeyen, 10 albüm yaptıktan sonra da 1990'da çalışmalarına son veren bir projeydi.

Edebiyat ve müzik demiştik. Bu konuda çok muazzam albümler yapıldı kuşkusuz, ancak sizi temin ederim bir edebiyatçının bu denli işlendiği bir albüm daha bulmak o kadar kolay değil. Özellikle lirik yazma sıkıntısı çeken progressive rock alemlerinde bu denli uyumlu ve anlamlı sözleri kullanarak hem kendilerine kolaylık sağlamaları, hem de dinleyicilerine hikaye sofrası kurmaları oldukça akıllıca bir davranış. Düşünelim. O yıllarda "Yes" gibi muazzam müzikler yapan bir grup şarkı sözlerinde (büyük ihtimalle sözlükte egzantirik kelimesinin karşısında fotoğrafı olan vokalistleri Jon Anderson yüzünden) ilahi işler, nirvana, iç huzur gibi antin kuntin işlerle uğraşmaktaydı. Peter Gabriel'in Genesis'indeyse şövalyelik, troller, cüce tavşanlar gibi acayip acayip konular irdelenmekteydi. Gerçi Genesis'in "İnsanlara saldıran bir bitki topluluğu" veya "Apartmanlara daha fazla insan sığdırarak yerden tasarruf etmek için halkın genetiğiyle oynayarak boyunu kısaltan hükümet destekli bir bilim laboratuvarı" gibi şarkılarının da var olduğu bilinen bir gerçek.

Konumuzdan çok saptık, ki Füsen Bakudan'ın imzalı hareketidir, son olarak Alan Parsons Projesinin, Tales of Mystery'den bir sene sonra da Bay Asimov'un "I,Robot" kitabını albüm yapacağını da müjdelemek isterim. Ama şu anda gotik edebiyatın prensi Bay Poe ile beraber olmaya devam edeceğiz. Grubun Poe saplantısı o kadar yoğun ki, Eric Woolfson 33 sene sonra 2009'da "Poe: More Tales of Mystery and Imagination" albümünü yaparak geldiği yeri unutmadığını belli etmiştir. (Tamamen alakasız olacak ama Ian Anderson da Thick as a Brick 2 diye albüm çıkardı WTF? Sırada ne var?)

Albüm başlar başlamaz muazzam bir diksiyonla Poe'nun meşhur "A Dream Within a Dream" (inception??) şiirini dinliyoruz. Anlatıcının Orson Welles'dan başkası olmadığını öğrenince şok geçiriyoruz. Daha sonra çok pis Pink Floyd'a bağlıyoruz. (Ki Alan Parsons Dark Side of The Moon'un ses teknisyenliğini yapmıştır, dahası great gig in the sky'ı söyleyen hanımı bulup stüdyoya getiren de kendisidir.) Pink Floyd namelerinin arasında da Camel arpejleri yerleştirilmiştir. Gerçekten Progressive Rock için bu kadar önemli bir adam kalkıp da albüm yapmaya karar verirse böyle bir şeyin çıkması oldukça normal tabi.

Hemen ikinci şarkıda şöyle diyoruz: "La dur, I Robot hani bir sene sonraydı?" Efendim bu duyduğunuz, robot sesiyle Amerikan Edebiyatının en önemli şiirlerinden biri olan Raven (Kuzgun)'ı okuyan Alan Parsons'dan başkası değil. Ki kendi iddiasına göre bu daft punk efekti yapan vocoder'ın ilk defa bir rock şarkısında kullanımıdır.

2 şarkıda işlenen "Geveze Yürek" en sevdiğim Poe hikayesidir. (!Spoiler Alert!) Bir çok belirsizlikle dolu hikayede işlediği bir cinayetten sonra kurbanının üzerine duvar ören ve polis memurları rutin bir kontrol için evine geldiğinde (ki tam da gitmek üzerelerken) duyduğu kalp sesi sebebiyle delirip duvarı kendi elleriyle parçalamak suretiyle yakalanan adamın dramı anlatılmaktadır. Vokalist olarak bu şarkıya getirilen, Alice Cooper ve King Diamond'ın büyük babası diyebileceğimiz Arthur Brown kesinlikle "cuk" diye oturmuştur.

"Amontilado Fıçısı" da benzer temalar içeren bir Poe klasiği olarak albümdeki yerini 4. sırada almıştır. Şarkının sonlarındaki orkestrasyon tam anlamıyla leziz ve albümdeki korku edebiyatı temaları ve tiyatrallığın eksik olduğunu öne süren eleştirmenlere çok uygun bir cevap niteliğinde.

 Dr Tarr ve Profesör Fether, oldukça "catchy" bir gitar riffiyle ve aynı şekilde başarılı bir vokalle (John Miles) albümün şüphesiz yıldızlarından.

Az önce eleştirmenlere laf etmiş olsam da albümdeki "Shock Rock" eksikliğini (Ki daha shock-rock icat edilmemişti, adam ne yapsın?) bir nebze daha kapatmak için korku filmi orkestrasyonundan oluşan 7 dakikalık enstrümental bir prelüd tam ortaya bariz sonradan konulmuş. Sonrasında da zaten ardı sıra 4 enstrümental parça daha geliyor ve albümün finalini yıllar sonraki Eye in the Sky'ın adeta temelini atan "Cennetteki Kişiye" şiirinin uyarlaması getiriyor.

Edgar Allan Poe'yu seviyorsanız, klasik müzikten, korku filmlerinden, rocknroll'dan hoşlanıyorsanız. Bu albümü mutlaka dinlemelisiniz. Alan Parsons'ı sevmiyorsanız sizi suçlayamam, çünkü hakkaten adeta Phil Collins gibi 80'li yıllar gelip çattığında asıl fanlarını, daha fazla fan edinmek için yüzüstü bırakmış bir karakter. Bunun için de tabi ki onu suçlayamayız.


And all my days are trances,
   And all my nightly dreams
Are where thy grey eye glances,
   And where thy footstep gleams—
In what ethereal dances,
   By what eternal streams. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder