Progressive Rock

Progressive Rock

17 Kasım 2011 Perşembe

XTC - Skylarking

Vokal/Gitar olarak görev aldığım indie cover grubumuz Alpaca Approach'ın dağılmasıyla sarhoşken kuaföre gitmiş 91 doğumlu çocukların albümlerini dinleyerek vakit kaybettiğimi fark ettim. İşte tam bu sıralarda herkesin göz atması gerektiğini düşündüğüm Pitchforkmedia'nın 80'lerin en iyi 100 albümü seçkisi karanlıkta çakılan bir kibrit gibi hayatıma ışık tuttu. Sonic Youth'un Sister albümü, Pixies'in Surfer Rosa albümü, Smiths'in Strangeways albümü dinlediğim tek şey olmuştu. Her gün yeni bir albüm keşfediyordum. 80'lerin elektronik tınılı zombi ordusu eğitimlerinde rahatlıkla kullanılabilecek Cure'ları, Smiths'leri, Sonic Youth ve Joy Division'ları tek düze bas ve çılgın davul üzerine katman katman serpilmiş gitar şovlarına aç bir şekilde saldırmış, kocaman açılmış ağız, kulak ve gözlerle şok içinde takip ediyordum.



Bir süre sonra, Pixies'den daha fazla bir şey alamadığımı fark ettim. Çok iyiydi. Hayatımda dinlediğim bir çok şeyden daha iyiydi. Ancak nihayetinde iki buçuk albümdü. İki buçuk albüm eninde sonunda bitecekti.

15 numara, XTC'ye geldi sıra. Nihayetinde isimleri 3 harften oluşan ingiliz grup ve sonradan öğrendiğime göre kendilerince çok da beğenilmeyen Skylarking albümleri diğer bütün Pitchfork albümlerinden ayrılmıştı. Neden? Tanıdık bir şey vardı müziklerinde. Evet, bir arkadaşım hatırlatana kadar fark etmemiştim. Unutulmaya yüz tutmuş Füsen Bakudan!!'a yazmalık bir albümdü Skylarking.

FB!!'ye başladığımdan beri her zaman blog'un gerçek bir edebi çabaya maruz kalmadan kısıtlı izleyici seviyesinde kalmasını istemiştim. Albümlerin bende yaşattığı patlamaları en kısa yoldan buraya kusmaktı tüm planım. Bu sebeple avazları çıktığı kadar "Şarkı Şarkı tanıtma albümleriii!!" diye bağıran arkadaşlarımı yüz üstü bırakmıştım. Bu albümde istediğiniz olacak.

Skylarking, dediğim gibi, XTC'nin kendisi tarafından içlerine sinmeyen bir "iş" olarak bırakılmıştı. Daha önce çok "Biz dinleyiciyiz, sen bize ulaşacaksın, biz seviyorsak, bizim sevdiğimiz gibi olacaksın" muhabbetine maruz kaldığım için bu konu biraz hassas noktam. Tabi ki haklı olunan bir kısmı var, dinleyeceğimiz şeye dinleyici olarak biz karar vereceğiz. Aynı şekilde XTC'ye de hak vererek diğer albümlerine bir şans vereceğiz. Ancak şu an için Skylarking büyüsüne kapılıp zamanının ötesinde bu albümü iyice bir deşelim.

Skylarking'in bende hissettirdiği, kendilerinin de inkar etmediği, en önemli şey albümün "Pet Sounds" gibi enstrümantalizm ve vokal namesi zengini Beach Boys albümlerine ve "Sgt Peppers" gibi deliliğin dağlarında gezen Beatles albümlerine direkt bir saygı duruşu niteliği taşıdığı. 80'ler albümlerinin arasında liriksel olarak inanılmaz derecede sırıtmasına yol açan "Faturalarını ben ödüyorum" "Sen artık kendi paranı kazanıyorsun, kızım" "Bebeğim arabamı sen sürebilirsin" temaları da büyük buhran sonrası 50'lerin ve 60'ların müziğine yön vermiş, politik doğruculuktan uzak, leş gibi ataerkillik kokan maddi konuların icrası olarak bir "tribute" albüm dinlediğimize bizi iyice ikna ediyor.

Beach Boys ve Beatles gibi iki büyük dedesi olan bu albümün bir adet de kendi torunu bulunuyor. İlk çıktığında Avustralya'lı bir Nirvana klonu olarak lanse edilmiş sonradan keskin bir dönemeçle kendi rayına oturmuş muhteşem grup Silverchair'ın tam bir Skylarking torunu olduğu anında kulağımıza batıyor. Hatta çok daha isabetli bir atış yapmak adına, isim veriyorum, Silverchair - Diorama albümü adeta Skylarking Revisited havası taşımaktadır. Hayır, artık müzikte (özellikle de arada iki jenerasyon farkı varsa) art niyet aramıyorum. Bir dönemi mest etmiş, Daniel Johns'un XTC'ye şapka çıkarıp, göz kırptığını düşünmek istiyorum. Sadece Mr Johns'un değil, avangard müzik tanrısı Mike Patton'ın da (özellikle The Man Who Sailed Around His Soul'dan) payına düşen ilhamı aldığını düşünmek istiyorum.

Albüme dönmek gerekirse, muhteşem kanon şovlarını ve vokal harmonilerini doya doya tadabileceğiniz bir albüm. Biraz gitar kullanımı konusunda kısıtlı da olsa, enstrümantal olarak dar bir albüm olduğunu söylemek oldukça güç. Piyano ve yaylı kullanımıyla dinleyeni adeta mest eden albüm, aşırı komplekslikten kaçınarak her seviyeden dinleyiciyi de kendine çekmeyi oldukça iyi başarıyor. Yolda yürürken, gece uyurken veya bilgisayar başında pineklerken rahatsız etmeyen, hakettiği gibi tüm dikkatinizi verdiğinizde de çabanızı boşa çıkarmazcasına sizi eğlendiren bir albüm. 

Baştan sona tek bir şarkı gibi ilerleyen enstrüman ve vokal namesi kullanımında adeta çığır açan bu albümü bu yazıyı okuyan herkesin dinlemesini talep ediyorum. Hemen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder