Progressive Rock

Progressive Rock

24 Kasım 2011 Perşembe

Freddie Mercury'nin 20. ölüm yıldönümü

Günün anlam ve önemiyle ilgili söyleyecek o kadar çok sözüm var ki, son 14 senedir yaşadıklarımı anlatmak için bir facebook post'unu geçtim, bir blog sayfasının bile yeteceğine dair ciddi endişelerim var. Belki ileride "Queen ve Ben" diye bir kitap bile yazabilirim. Yazıyı sonuna kadar okumanızı ve Queen'le ilişkimin neden diğer tüm ilişkilerimden farklı olduğunu anlamınızı istiyorum.

Bu yazının Freddie Mercury'nin başarılarla dolu 45 senelik ömrünün yanısıra, Freddie Mercury ve benim 14 senelik geçmişimize armağan niteliğinde yazıldığını öncelikle belirtmek istiyorum.


Bundan tam 14 sene önce, 1997 senesinin başlarında bir arkadaşım ablasının çok sevdiği "Queen" isminde bir gruptan bahsetmişti. Henüz 12 yaşında, ilkokuldan yeni mezun olmuş bir çocuk olarak "yabancı" müzikle fazla bir haşır neşirliğim olmamıştı. Tüm sahip olduğum, kulaktan dolma bilgiler tarafından oluşturulmaktaydı. Mersin'de büyümüştüm, kablolu tv, internet gibi şeyler olmadığı gibi yabancı cd alınabilecek yerler dahi oldukça kısıtlıydı.

Bazı çocuklar Metallica dinlemeye başlamıştı o sıralar, bazıları Nirvana diye bir grubun varlığından bahsediyordu. Birileri "Kurt Cobain" diyip duruyordu, ne olduğunu bilmiyordum. Kimisi "Iron Maiden" diye "çok sert müzik yapan" bir şeyler geveliyordu. O zamanlar en yakın arkadaşım olan Aykut ise benim sahip olmadığım büyük kardeş hissini kendi ablasından aldığı bilgilerle bana aşılıyordu.

Henüz bilgisayarlarda CD-ROM diye bir şey olmayan günlerden birinde bana "Greatest Hits II" diye bir cd getirdi. Roadstar marka bir teybim vardı. Eve gidip dinlemeye başladım. İlk şarkı bende hiçbir his yaratmamıştı. Ancak ikinci şarkı olan "Under Pressure"ın başladığı anı öldüğüm güne kadar unutamayacağımı fark etmiştim. Çok basit bir bas rifi üzerine (bas gitar ne demek büyük ihtimalle bilmiyordum) el çırpma ve parmak şıklatma şeklinde başlayan şarkı bir süre sonra tam anlamıyla kontrolden çıkıyordu. İnanın çok uzun bir süre 3. şarkıya dahi gelemedim.

Şarkıda bir kadın, dört adam çılgınca bağırıp çağırıyordu. Hepsinin de muhteşem sesleri vardı. Buna böyle inanmıştım. Belki bir kaç sene sonra adamlardan birinin David Bowie olduğunu, diğer üç adamla bir kadının Freddie Mercury olduğunu öğrenmiştim.

"Under Pressure" resmen aklımı başımdan almıştı. Kafayı yemiştim. Evde deodorant şişesini mikrofon, tenis raketini gitar yapıp kendimden geçiyordum. Bir kaç ay sonra o zamanın parasıyla inanılmaz bir meblağ olan 6 milyon liraya ilk orjinal albümümü aldım. "Queen Rocks" adlı bir toplama albümdü. Kapağında Queen elemanlarının burçlarının sembolleri olduğunu çok sonradan öğrendiğim bir takım hayvanlar bulunmaktaydı. O kadar kaliteli ve o kadar renkli görselleri vardı ki albüm kapağına ve içindeki görsellere saatlerce boş boş bakardım. Albüm çıkalı daha bir kaç ay olmuştu. Bu kadar kısa sürede Mersin'de bir müzik dükkanına gelmesi bile bir mucizeydi. Son şarkı olan Freddie Mercury'ye ağıt manasında olan "No-one But You" artık gözümde yaş bırakmamıştı.

Bu arada Aykut'un sahip olduğu kasetler bir bir elimden geçiyordu. "News of The World" ve "A night at the Opera" albümünü yalayıp yutmuştum. Zanzibar'da doğmuş asıl ismi "Faruk Bulsara" olan hindistan'dan İngiltere'ye göçmüş bir ailenin çocuğu nasıl olup da İngiltere'nin en çok tapılan insanlarından birine dönüşmüştü? Ölüp de öbür dünyaya gittiğimde Freddie Mercury'le tanışmak istiyordum. Din kültürü dersinde bir gün öğretmen "Cennette herkes arapça konuşacak" demişti. İsterseniz dalga geçebilirsiniz, "Freddie Mercury'le arapça nasıl konuşacağım" diye düşünmekten saçımı başımı yolmuş durumdaydım.

O senelerden birinde çok lüks bir siteye taşınmıştık. Halimiz vaktimiz yerindeydi ama yine de ailem beni şımartmamıştı. Bir queen albümü alabilmek için en az bir sene beklemem gerekiyordu. İzmir'e ailecek bir seyahate gitmiştik, oradan cd formatında "Hot Space" albümünü almıştım. İçini açıp iştahla okumaya başlamıştım ki ne göreyim? İlk şarkı olan "Staying Power"da bütün üflemeleri Arif Mardin adında biri çalmıştı. Büyülenmiştim. Bu adam Türk olmalıydı. Queen'le kayıt yapmış bir Türk. Seneler geçmesi gerekti ki Arif Mardin'in en az Queen kadar büyük olduğunu öğrenebileyim.

Yeni taşındığımız lüks sitede epey şımartılmış arkadaşlar edinmiştim. Komşumuzun benden 4 yaş küçük olan ikiz kızları vardı. Bir şey edinmeleri için istemeleri yeterliydi. Bendeki Queen aşkını gören ikizlerden bir tanesi annesiyle müzik markete giderek en az 10 tane Queen cd'sini bir seferde almıştı. Resmen şok geçirmiştim. 10 Queen Cd'si!! O kadar büyük bir bilinçsizlikle alınmıştı ki araya Queensryche'ın Sign of the Times albümü bile karışmıştı. Ben asla bir seferde 10 albüm edinmek istememiştim. Ama kız tüm bunları getirip önüme atmıştı resmen. Queen albümü mü? Al sana Queen albümü der gibi bir tavrı vardı. Bir seferde bu kadar çok albüm edinmek, hiçbirine yeterli önemi veremeyeceğim anlamına gelebilirdi. O yüzden bir çoğunun jelatinini dahi açmadan yok saydım. Ancak birini hazmedince bir diğerine geçecektim. İşte o yüzdendir ki, internet gelip bir albüme dünya para verip satın alma hissimiz elimizden alınınca müzik hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı.

Yine o zamanlardı, ki ergenlik yaşlarıma denk geliyordu, Freddie Mercury'nin eşcinsel olduğunu kabullenmeye başlamıştım. Eşcinsellik o zamana kadar "İpne lan bu" şeklinde küçük düşürücü bir anlamdan öteye gitmiyordu. Gerçekten böyle bir şeyin olduğunu dahi bilmiyordum. Hatta Freddie Mercury'i savunmaya başlamıştım, "Değildir lan, saçmalamayın" diyordum sağa sola. Ancak belki de gizliden gizliye benim cinsiyetimde olan insanlardan hoşlandığı için gururum okşanmıştı. Ancak yine de her şey bir kenara Mary Austin isimli bayanla olan içeriğini hala bilmediğim ilişkisi, "normal" bir insanın hayatına benzerliklerden ötürü ilgimi çekiyordu.

O yaşlarda eğilmiş bir ağaç olarak, vokalistlik yapmaya başlamam, eşcinselliğe tabu olarak bakmamam ve bir kaç olay neticesinde hiv kaptığımı düşünerek aklımı kaybetmem belli ki tesadüf değildi.

İnternetle ilk karşılaşmam, çok iyi hatırlıyorum, babamın ofisinde olmuştu. Babam çok isabetli bir tanımla bir yaz önce "Dünyadaki bütün bilgiye erişilebilecek bir ağ başlatılacak" demişti. Dial-up bağlantısını bekledikten sonra internete bağlanmıştım. İlk yaptığım şey, adres barına bir yerlerden duyduğum www.yahoo.com kelimesini elim titreyerek yazmak olmuştu. Çıkan arama boşluğuna tabi ki "Queen" yazdım. Ciddi bir süre bekledikten sonra bir tanesi o zamanlar ki resmi siteleri olan queen-fip.com bir sürü siteye erişmiştim. Basınca büyümesini yarım saat beklediğim fotoğraflar, yarım yamalak anladığım ingilizce yazılarla kendi kendime coşmaktaydım ki anlamını bilmediğim bir kelimeyle karşılaştım: LYRICS.

O zamana kadar radyodan çekilmiş kasetlerden ve orjinal olmasına rağmen booklet içermeyen albümlerden dinlediğim bütün Queen şarkılarının sözleri karşımda duruyordu. Eğer o anki ruh halimi tek kelimeyle anlatmam gerekirse: "OHA!" demek istiyorum dostlar. Bir süre sonra bir şekilde çıktısını alıp koşarak Aykut'a götürmüştüm, "Oha burada böyle diyormuş, şurada şöyle diyormuş" diye bütün tatillerimizi heba etmeye hazırdık.

1999 senesine geldiğimizde, bir yaz okuluna kaydolup İngiltere'ye gittim. İlk görevlerimden biri şüphesiz Freddie Mercury'nin evini bulmaktı. Bir kağıt parçasına yazdığım adresle önce en yakında metro istasyonuna ulaştım. Orada bir adama sokağın nerede olduğunu sorduğumda önce tarif etti sonra da "You are looking for Freddie Mercury House, right?" diyerek iyiden iyiye elimin ayağımın boşalmasına sebep olmuştu. Caddeyi buldum, sokağı buldum ve sonunda evi buldum. Bir anda bütün hayallerim çökmüştü, Kapı numarasının, elimdeki kağıttakiyle uyuşmasına rağmen evin Freddie Mercury'e ait olduğuna dair hiçbir işaret yoktu. İnternetten daha önce baktığımda sıvama hayranlar tarafından yazılmış yazılarla dolu olan duvar tertemiz boyanmıştı! Kaldırıma oturup başımı ellerimin arasına aldım. Buraya kadar gelip sevgimi gösterecek en ufak bir yol dahi bulamamıştım. Muhtemelen 8 sene öncesine ait yazıların silinmesine o kadar sinirlenmiştim ki, sonsuza kadar o duvarda kalmasının mantıksızlığı o an aklıma gelmemişti. O anda gözümün önünde bir ışık parladı. Gözlerimi kıstım ve karşımda duran şeye dikkatle baktım. Ayağa kalkıp koşarak o cisme yakından bakmaya gittim. Londra tipi bir sokak lambasıydı ve üzeri sıvama tükenmez kalemle yazılmış yazılarla doluydu. Tükenmez kalemimi çıkardım ve bir şeyler karalamaya çalıştım. Kalem bir türlü yazmıyordu. Sonunda tüm gücümle bastırarak da olsa üzerine bir iki kelime yazabilmiştim. Ne yazdığımı hatırlamıyorum ve hatırlamadığım şekliyle olayı daha çok seviyorum.

Şimdi sene 2011 oldu ve tarihlerden 24 kasım. En az 14 senedir, bugünü öğretmenler günü olarak kutlamıyorum. Tüm Queen albümlerim, İngiltereden aldığım Queen fotoğraf ve röportaj kitaplarım, Queen VHS kasetlerim kayıp. Duvarımda Queen'in Hot Space Albümünün 4 ayrı portreye bölünmüş inanılmaz bir versiyonu var. Güzel sanatlarda okuyan kardeşim doğum günüm için yapıp göndermişti. Queen'e yazdığım "Hayatımı verdim, bari bir pena gönderin" şeklinde mektuplarım cevapsız kaldı.

Ayrıca fazlasıyla hatıram ve fazlasıyla gereksiz bilgim var. Tüm Queen albümlerinin tarihleri ve şarkı sırası, tüm şarkılarının sözleri, bir sürü insanın garip garip hobileri olduğu göz önüne alınırsa, acımayacağım kadar fazla yer işgal ediyor zihnimde.

Dahası her gelenin "Oy Freddy Krueger mı bu? Halbuki çok da uslu.." diyerek sevdiği Freddie
adında bir kedim var. Sen beni anlarsın Freddie. .)

2 yorum:

  1. Yüreğine, klavyene sağlık. Freddie sevgisini herkes anlayamaz. Zaten anlamasınlar... Bizim yüreğimizdeki sesi hep var olacak. Bir öğretmen olarak 24 Kasım benim için hep bir hüzün günü olmuştur. Bugün de o hüznü derinden yaşıyorum...

    YanıtlaSil
  2. Beni küçüklüğümden beri heyecanlandıran Freddie'nin eşsiz,büyülü,fantastik hayatının,şarkılarının ve sesinin,başkalarını da heyecanlandırdığı görmek çok tuhaf ve çok heyecanlı.Kendi hikayeni dinliyor gibi oluyorsun.Mersinde yaşıyorum ve aynı yaş grubundayız.Seni küçüklüğümde tanımak isterdim dostum.Queen,Freddie hakkında o dönemde o kadar çok şey paylaşmak ve bilmek istiyordum ki anlatamam,ama yaşamışsın sende,o yüzden anlarsın :)) Ve şunu milyonlarca kez söylediğine eminim :"KEŞKE ONU CANLI DİNLEYEBİLSEYDİM".

    YanıtlaSil