Progressive Rock

Progressive Rock

8 Ekim 2010 Cuma

Van Der Graaf Generator - Godbluff



Internet öncesi dönemdeki radyoda bir şarkı duyup senelerce ne olduğunu bulamama cinnetlerine benzer bir cehalet samimiyetiyle grubun adını statik elektrik üreten Van de Graaff jeneratörünün yanlış yazılmış hali koyup bunu bir daha düzeltemeyecekleri dönemeçleri geçene kadar fark edemeyen bu adamcağızlar Manchester'ın orta yerinden gelme bir progressive 4'lüdür.



Progarchives'da gördüğüm ilk andan itibaren beni irite etmeyi başarmış bir isim koymaları gerçekten takdire şayan gözükse de aslında döneminin tüm gruplarından ustaca fark yaratmış olmaları aptal isimlerinden çok daha önemli olmalı. Ki ortalığın progressive grup kaynadığı bir dönemde benzerliklerden çok farkların önemli olduğunu kabul etmek gerekir.

70'lerin ilk yarısında İngiltere'de progressive rock tavan yaparken iç işleriyle uğraşmaktan müzik yapamayacak hale gelen VDGG, defalarca dağılmaları sebebiyle ümitlerin kesildiği bir grup olup çıkmış durumdadır. Solo albüm devri 80'ler bir türlü gelmek bilmeyince ortalarda bir yerlerde (1975) toplanıp "yeteeer" edalarıyla bir senede tam üç albüm kaydetmeyi başarmışlar. Bu albümlerin ilki "Godbluff" bu yazımızın konusunu oluşturuyor.

"Godbluff" benim için çok zor bir seçim değildi. Diğer VDGG albümlerinden çok kalın çizgilerle ayrılan bir albümdür. Spinal Tap'in "Smell the Glove" albüm kapağından sadece çok az bir efor farkıyla çizilmiş olan albüm kapağı bence albüm kaydı bittiğinde grubun en iyi albümlerini yaptıklarını fark ettiğini işaret ediyor. "Albüm kapağı nasıl olsun Peter?" "Siyah. Böyle boş işlerle uğraşmaya gerek yok"

Godbluff dünyanın en mütavazı başlayan albümüdür desem büyük bir laf etmiş olmam. Yemin ederim, Peter Hamill'in sesi ilk notalarda o kadar az duyuluyor ki, adeta ilkokul müsameresinde ilk defa şiir okuyan bir kız çocuğu gibi. Bir kaç dakika sonra adamın içinden bir ejderha çıkıyor. Godbluff'ı sevmek için Peter Hamill'in doğal, çatlak, samimi sesini sevmek gerekiyor. Saksafoncunun tipinden ne kadar nefret de etseniz Peter Hamill sizi cesaretiyle sakinleştiriyor, "ben de şarkı söylerim" diyesiniz geliyor.

Melodileriyle gönül fetheden bir şarkı undercover man. "Pardon, biz VDGG'yi karanlık sounduyla meşhur bir grup biliyorduk" diyenleriniz için Scorched Earth başlıyor. Tüm zamanlar favori prog parçalarım içine girebilmiş Scorched Earth yükselip alçalan bir grafiğe, muhteşem notalara ve zihin labirenti rifflere sahip.

Arrow'un başındaki kel alaka girişten sonra Peter Hamill'in yanık, hipnotize edici sesi hayatınızı sonsuza kadar değiştirmeye geliyor. Klavinet ve saksofon şovlarını saymazsak Hamill'in sesine hayran bırakmaktan öteye giden bir şarkı değil. Çıkamadığı notalarla, cadı vokalleriyle estetikten uzak, dönemin deneyselliğiyle uyum sağlıyor.

Hem aksak hem düzenli girişiyle başlayan the sleepwalkers, 10 dakika boyunca adeta şekilden şekile giriyor. 3'üncü dakikada karnaval, 5'nci dakikada bir gangster filmi görüntüsüne bürünüyor. Sonra Peter abi bağırıyor da bağırıyor, vücudunuzda yan duran tek bir kıl kalmayana kadar.

Van Der Graaf Generator, kimi zaman king crimsondan bile daha karanlık sounduyla, gitar soloları kullanmamasıyla, synthesizer'lı saksofonlarıyla ve en önemlisi Peter Hamill'in gıcık yapan boğazından akan hatta bazen "aha adam gitti" diye endişe ettiren sesiyle her zaman akıllarda kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder